İlçe Vaizi Şaban Peker Kaleminden Kul Hakkı

İlçe vaizi Şaban Peker hoca, haksız kazançların Bu hâk, gıybet, iftira, yalan isnadı yanı sıra kul hakkıyla ilgili bilinmeyenleri kaleme aldı.

Vaiz peker'in bu haftadaki yazısı ise şöyle;

Allah Teâla Kur’an’da buyuruyor ki; Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Bile bile, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine rüşvet olarak) vermeyin. (Bakara, 2/188.)

Bu ayet Müslümanlar için bir uyarı niteliğindedir. O halde kimseye haksızlık etmeyelim. Kimsenin malını, mülkünü haksızlıkla yemeyelim. Kimseye kötü söz söylemeyelim. Kimsenin namusuna şerefine gizli hallerine saldırıp açığa çıkarmayalım. Kul hakkıyla Allah’ın huzuruna çıkmayalım.

*EbûHüreyre(ra)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullahsallallahu aleyhi ve sellem:

“Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashâb:- Bizim aramızda müflis, parası va malı olmayan kimsedir, dediler. Rasûlullahsallallahu aleyhi ve sellem:

“Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnâd ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” buyurdular.(Müslim, Birr 59. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet 2)

Dolayısıyla zar zor biriktirdiğimiz salih amellerimizi, zulüm ve haksızlıkla yitirmeyelim, sahip çıkalım. Nasıl ki dünya az birikim yapan bir o birikimi değerlendirmek bir yatırıma dönüştürmek isterse, bizler de Salih amellerimizi cennetle sonlandırmalıyız. Bunun içindir ki asla kardeşlerimizin canına, malına, şeref ve ırzına saldırmayalım. Paranın, makanım, malın geçmeyeceği o günde sadece salih ameller geçerli akçe olacaktır. Biriktirdiğimiz salih amelleri de kul haklarına girerek zayi etmeyelim.

Kim bir karış miktarı bir yere haksız olarak zulümle sahip olursa, o yerin yedi katı boynuna geçirilir’’(Buhari, Mezalim 13; Müslim, Müsakat, 139-142)

Ukbe b. Âmir'in işittiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:“Müslüman, Müslüman'ın kardeşidir. Kusurunu açıkça söylemeden, bir Müslüman'ın diğerine herhangi bir ayıplı malı satması helâl değildir.” ( İbn Mâce, Ticâret, 45).

Hele günümüzde bazı insanlar sattıkları eşyanın gizli ayıplarını söylemeden üç kuruşluk dünya metaına tamah ederek ahiretini mahv ediyorlar. Sahtekarlık yaparak, dolandırarak, aldatarak kazandıklarını zannediyorlar. Ama ahirette gerçekle yüzleşince neler kaybettiklerini görecekleri ama iş işten geçmiş olacak. Bu hususta bakın sevgili peygamberimiz ne buyuruyor:

EbûHüreyre anlatıyor: “Resûlullah (sav) (Medine pazarında dolaşırken) bir buğday yığınının yanına geldi. Elini o yığının içine daldırınca parmakları ıslandı. Satıcıya,'Bu (ıslaklık) da nedir buğday sahibi?'diye sordu. O da, 'Üzerine yağmur yağmıştı ey Allah'ın Resûlü!' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:'Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi? Aldatan bizden değildir!'”(  Müslim, Îmân, 164)

Hz. Resulullah’ın, benden değil demesi ne demek bunun üzerinde iyi düşünmeliyiz. Hz. Peygamber’den olmayan kimdendir? Şöyle kendimize sormalıyız, ben kimdenim? kimden taraf olmam gerekli? ne yapmam gerekli? diye düşünmeliyiz. Böyle düşünürsek asla bir kardeşimizi aldatmayız, kandırmayız ve ona zulmedemeyiz.

Öyleyse değerli Mü’minler!

Üzerinde kul hakkı bulunan bir insan, muhatabını bulup helallik dilemek mecburiyetindedir. Bu hâk, gıybet, iftira, yalan isnadı... vs. gibi manevî boyutlu haklar ise, ancak hak sahibiyle açık-seçik konuşularak helâl ettirilebilir. Eğer hakkın borç-alacak gibi maddî boyutu varsa, bunları hemen ödeme cihetine gidilmelidir. Kişi, hem kul hakkından dem vuruyor, hem de imkânı olduğu halde borcunu ödemiyorsa, böylelerinin yalancı olduğu muhakkaktır.

Biz biliyoruz ki, yaptığımız her şey bizim için tahsis edilen bir hayat kitabına yazılıyor.

Biz biliyoruz ki, inanıyoruz ki, ahiret var ve yaptığımız her şeyin bir hesabı var.

Biz biliyoruz ki, o ebedi âlemdeki hesaplaşma günü olan mahşer gününde, ilahi adalet divanının huzurunda, insanın uzuvları yaptıkları işler hakkında, bu dünyada hayatını nasıl geçirdiği, nasıl rızkını temin ettiği, kimleri dolandırdığı, kimin hak ve hukukuna tecavüz ettiği gibi konularda şahitlik yapacak... Eller, ayaklar, gözler, kulaklar,... Söylediğimiz, yazdığımız, dinlediğimiz, gittiğimiz yerleri söyleyecek uzuvlarımız.

Kul hakkı duyarlılığı, gerçekte bir ahiret duyarlılığıdır. Bir vadi dolusu haram malı yutmak, bir yerde cehennemi yutmaya talip olmaktır. Bu çılgınlıktır, ama insanoğlu da aldanmaya açıktır.

Kim bilir belki de insanlar, dünyayı bitirip, en sonunda haram diye birbirini yemeye başladığı zaman bir tıkanma noktasına gelinecek ve Allah korkusu, ahiret kaygısı gelip yerleşecek insanoğlunun gündemine...

Âhireteîman; kalpte ne kadar kuvvetli yerleşirse, mü’min dünyada günah ve tamahlardan o derecede uzak durmaya muktedir olur.

“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye düşünmesin! İyi biliniz ki, dünya rüsvâlığı, âhirettekinin yanında pek hafif kalır.” (İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 319)