İSLAM DAVAMIZ ŞABAN PEKER'İN KALEMİNDEN
Peker, Köşe yazısında ticaretten modaya birçok manada islam anlayışımızın değişime uğradığını yapılan yanlışlar konusunda kendimizi hesaba çekmemiz gerektiğini vurguladı.
Müslüman için dini aynı zamanda davasıdır. Yani o, hiçbir zaman iman ettiği ve gereklerini yerine getirmekle sorumlu olduğu dininin, hem kendisi için hem de bütün insanlık için temel bir dava olduğunu hatırından çıkarmaz.
Neyin dâvâsı ile yaşadıysak onunla ölür; nasıl öldüysek öyle haşrolur ve nasıl haşrolduysak son sahnede kendi hükmümüzü kendimiz veririz. Bu son hüküm ya “Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun” (Yunus, 10) veya “Vay başımıza gelenlere! Gerçekten biz zalim insanlarmışız!” (Enbiya, 14) şeklinde üçüncüsü olmayan bir sona tekabül eder.
Bizler Müslümanlarız, dünyanın gidişatından sorumluyuz. Kur’an ve Sünnet ile gönüllerimizi diriltmeden ne marufu emredebilir, ne münkeri nehyedebilir, ne ıslahı temin edebilir, ne de ifsada karşı koyabiliriz. Kendisi ile dirilemediğimizi bir başkasına teklif edemeyiz.
“Bizim davamız kendimizi ve nesli helak olmaktan kurtarmaktı."
Bizim bir davamız vardı. Doğruydu. Haktı ama Haramlara karşı olan vurdumduymazlığımız sebebiyle yüce davamız yerle bir oldu.
Uğruna mücadele ettiğimiz davamızı KENDİ ELLERİMİZ İLE YIKTIĞIMIZ zamanlardan geçiyoruz.
* Eleştirdiğimiz ne varsa, başına “İslami” ibaresini koyarak, bir zaruret icat ederek, bir fetva üreterek meşrulaştırıyoruz. Yakındığımız ne varsa, zamanla bizde aynısını yaşıyoruz. Çünkü sadece yakınmak ve seyretmekle yetindik. Tepkimizi ortaya koymadık. Sonuçta bizde de olumsuz ahlaka dönüştü. Hedeflerimize ulaşmak için haram sınırlarını zorladık.
Yediğine içtiğine dikkat etmeyen Müslümanlar haline geldik. Şüpheden kaçınmak için dışarıda yemek bile yemeyen, aldığı etin helal kesim olup olmadığını soran, alkol satan yerlerden alış veriş yapmayan, kazancının çoğu haram olan kişilerden bile uzak dururken, şimdilerde bu hassasiyetlerimizi birer teferruat olarak görüp tüm bu sınırlarımızı rahatlıkla ihlal edebiliyoruz.
* Midelerimize giren HARAMLARIN, İBADETLERİMİZİN TADINI, RIZKIMIZIN BEREKETİNİ, EVİMİZİN HUZURUNU, VÜCUDUMUZUN SAĞLIĞINI, YÜZÜMÜZÜN NURUNU, SÖZÜMÜZÜN TESİRİNİ KAYBETTİRDİĞİNİN farkına varamıyoruz.
FARKINDA MISINIZ!; Haram yedirdik. Kötü örnek olduk. Şimdi evimizde eşimize ve çocuklarımıza bile sözümüz tesir etmiyor. Dünyaya nizam vermeyi düşünürken TV KUMANDASINA bile hükmedemeyen, AHLAKSIZ BİR DİZİ ve PROGRAM konusunda bile eşini, kızını, oğlunu uyaramayan, uyarsa da kâr ettiremeyen Müslümanlara dönüştük.
* Eskiden faizli bankaların önünden geçmezken şimdi paramızı faizli bankalarda tutmakta bir sakınca görmüyoruz. Dükkânlarımızı bankalara kiraya vererek kiramızı garanti almak rüyalarımızı süsler oldu. Yatırımlarımızı faizli bankalara koymaktan, kredi çekmekten, ticaretimizi faizle çevirmekten, sıkışınca post cihazlarından kart çekip peşin para almaktan çekinmiyoruz.
* Eskiden eşlerimizi, kızlarımızı uygun olmayan şartlarda ve ortamlarda çalıştırılmasını kabul etmezken şimdi çağın bir gereği olarak gören, pozitif ayrımcılığı bir ibadet gibi sahiplenen Müslümanlarla karşılaşıyoruz.
* Eskiden hanımlarımızı, kızlarımızı mahremiz hacca, umreye bile gidip gidemeyeceğini tartışırken, şimdi kızlarımızı dünyanın öbür ucuna okumaya, tatile, gezmeye gönderen, Müslümanlara dönüştük.
* Hiç tahmin edemeyeceğimiz kardeşlerimizin, FAİZE, HARAMA, KUL HAKKINA, YETİM HAKKINA bulaştığına şahit oluyoruz. Yıllarca omuz omuza mücadele ettiğimiz kardeşlerimizin bürokrasinin çarkları, siyasetin kulisleri, ticaretin acımasızlığı, hayatın akışı içinde eriyip gittiğini görüyoruz.
* Dava ve cihad konseptiyle parti, vakıf toplantılarımızı, programlarımızı, çalıştaylarımızı, insani yardım faaliyetlerimizi, kermeslerimizi BAYAN ERKEK KARIŞIK yapmaktan, haremlik selamlık sınırlarını ihlal etmekten geri durmuyoruz. Seçim çalışması adı altında bayan erkek demeden önümüze kim gelirse elini sıkmayı bir görev addediyoruz. Kafelerde kızlı erkekli kitap kritiklerini ilmi birer faaliyet olarak sunuyoruz.
* TESETTÜR ANLAYIŞIMIZ yerle bir oldu. Sınırlarını Kur’an ve sünnetin çizdiği değil, moda defilelerinin, markalarının, sosyal medya fenomenlerinin belirlediği bir tesettür anlayışına geçiş yaptık. Tesettürü örtünmek için değil, süslenmek için giyindik. Hatta giyindiğimiz elbiseler vücudumuzu daha çok teşhir etmiş bulunmakta. Bırakın hanım tesettürünü erkeklerin bile kılık kıyafetini adeta zıvanadan çıkardık.
* ÇOK GEÇ OLMADAN DERLENİP, TOPARLANMALIYIZ.. Aksi takdirde DAVAMIZI, DEĞERLERİMİZİ, İDDİALARIMIZI, İDEALLERİMİZİ ihmal edersek davamızı kendi elimizle çökertmiş oluruz.