GERÇEKTEN AHİRETE İNANIYOR MUYUZ???
Yazıma şöyle bir soruyla başlamak istiyorum. Ahirete inanıyor muyuz, yoksa inanmış gibi mi yapıyoruz? Bu ikisini anlayabilirsek zaten problemi çözmüş oluruz? Dünyada yapmış olduğumuz işlerin ucu ahirete imana dayanıyor. Ahirete iman, yanlış yapma konusunda bizi frenleyen en önemli faktördür. Ahirete imanı güçlü olanlar dünya imtihanında sorumlulukların bilincindedir ve kolay kolay yanlış yapmazlar. Yanlış yaptıkları zamanda yanlışlarında ısrar etmezler, hemen yanlışlarından dönerler. Ama ahirete imanı zayıf olanlar yanlış yaptıklarında bunu kabul etmezler. Doğru yaptıklarını sanırlar ve bunun savunmasını bile yaparlar. Bu grup ahirete inanmış gibi görünen grupta yer alırlar.
Gerçek iman sahibi kimse, ahirette hesap vereceğinin bilinciyle yaşar. Üstlendiği sorumluluğun bilincindedir. Göreviyle ilgili dikkatlidir. Amiri ya da patronu kendisini görmese bile kendisini takip eden ve amellerini yazan meleklerin varlığını her zaman yanlarında hissederler. Üç kuruş kazanacağım diye dünya menfaatlerini tercih etmezler. Yalanla iş yapmazlar. Dürüstlük hayatının her alanında şiarlarıdır. Ahlaklı ve güvenilir insandır.
Ahirete inanıyor gibi yapanlar ise görev ve sorumluluklarında kaypaktırlar. Dünyalık ufak bir menfaati tercih ederler. Görevi konusunda dikkatli değillerdir. Devletin kendisine sunduğu imkânları kendi menfaati için kullanma hususunda çok rahattırlar. Hesap vermek pek akıllarına gelmez. Helal haram duyarlılıklarını yitirmişlerdir.
Rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk, arsızlık, rezillik, sefalet ve sefahat konularında hep çıkarlarını ön plana çıkarırlar ve kendilerinin haklı olduğuna dair hep bir gerekçeleri vardır. Ahirete inanmış gibi gözüken insanların özellikleri şunlardır:
Eğer amir veya yönetici konumundaysa devletin kendisine tahsis ettiği eşyayı menfaatine kullanma hususunda çekinmezler. Rüşvet yerler. Yolsuzluk yaparlar.
Eğer memur konumundaysa, görevlerini sık sık aksatırlar. Buna da mazeret ya da kılıf bulurlar.
Eğer patron konumundaysa, işçilerin haklarını yerler. Haklarını tam olarak vermezler.
Eğer işçi konumundaysa yaptığı işi düzgün ve sağlam yapmaz. Eksik yaparak güya patronundan ya da işvereninden intikam aldığını sanırlar.
Eğer esnaf/tüccar kısmında ise müşterisini aldatmaktan çekinmezler. Çoksa yalanla iş yaparlar. Üç kuruş fazla kâr edeceğim diye çokça yemin etmekten çekinmezler.
Eğer aile reisi konumundaysa eşine ve çocuklarına zulüm eder. Evini ihmal ederler.
Eğer hanım/kadın/kız konumundaysa, feminist ayağına kocalarına/babalarına/erkeklere yapmadıklarını bırakmazlar.
Eğer siyasi konumdaysa, konumunu kötüye kullanır, ülkesine zarar verirler.
Tüm bu işler harama girer. Haram işleyenlerde ne dünyada huzur ne de ahirette rahat bulurlar. Dünyanın geçici menfaatini ahirete tercih etmişlerdir. Ahirete imanları zayıftır. Hesap bilincini yitirmişlerdir. Düşüncesi ve kaygısı sadece dünyada kazandığı ya da kazanacağı mal mülk olmuştur. İtibarını dinin önüne geçirmiştir. En kötüsü de kendilerinin hep doğru yolda olduklarını bilmeleridir.
Şaban PEKER Akyazı vaizi