KUR'AN DÜŞÜNMEYE ÇAĞIRIYOR
Kur'an-ı Kerim insanlığa gönderilmiş ilahi bir kitaptır. İnsan düşünen bir varlıktır. O, ancak aklı sayesinde diğer yaratıklardan ayrılır ve üstünlük kazanır. Yüce Allah insanı akıllı bir varlık olarak yaratmış, diğer yaratıkları onun emrine musahhar, kılmıştır.
Kuran’da düşünüp vicdanıyla gerçekleri gören ve bundan dolayı Allah’tan korkup sakınan insanlardan bahsedilir. Hiç düşünmeden, bir gelenek gibi atalarından gördüklerini körü körüne uygulayanların ise hatalı oldukları haber verilir. Bu kişiler kendilerine sorulduğunda dindar olduklarını, Allah’a inandıklarını söylerler. Ancak düşünmedikleri için Allah’tan korkup sakınarak davranışlarını düzeltmezler. Aşağıdaki âyetlerde düşünmeyen bu kişilerin zihniyetleri şöyle haber verilmektedir:
De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?”
“Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?”
De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”
“Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Yine de sakınmayacak mısınız?”
De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Her şeyin melekûtu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken Kendisi korunmuyor.”
“Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?”
Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar. (Mü'minûn, 23/84)
Düşünmeyen insanların içinde bulundukları gaflet hali de, yaratılış amaçlarını ve dinin bildirdiği gerçekleri unutmanın veya bunları bilerek göz ardı etmenin bir sonucudur. Ancak bu, bir insan için son derece tehlikeli ve sonu cehenneme varan bir yoldur.
Allah Kuran’da müminlerin her koşulda düşündüklerini ve bu düşüncelerinden fayda verecek sonuçlar çıkardıklarını şöyle bildirmektedir: Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten âyetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.”(Âl-i İmrân, 3/190-191) Âyette de bildirildiği gibi müminler düşünen insanlar oldukları için, yaratılıştaki mucizevi yönleri görebilmekte ve Allah’ın gücünü, ilmini ve aklını takdir edebilmektedirler.
Şüphesiz göklerin ve yerin yoktan var edilmesinde, göklerin yükseklik ve genişliğinde, yerin ise alçaltılıp kesafet kazanmasında, hayat için elverişli oluşunda, göklerde bulunan harikulade düzen, belli yörüngelerde seyreden yıldızlar, gezegenler, galaksiler, denizler, dağlar, nehirler, ekinler, bitkiler, meyveli ve meyvesiz ağaçlar ve madenlerde, zengin kaynaklarında, mevsimlere ve bölgelere göre sene boyunca uzayıp kısalarak bazen de eşitlenerek gece ile gündüzün ardı arkasınca gelmesinde şüphesiz Allah’ın varlığına, kudretinin mükemmelliğine, azametine delalet eden birçok belgeler, âyetler vardır. Ancak bunların farkına varabilmek, eşyayı gerçek şekilleri üzere idrak eden ve akılsız, sağır ve dilsizler gibi olmayan olgun akıl sahiplerinden beklenen bir harekettir. Diğer türlü sağır ve dilsiz, akıl etmeyen kimseler hakkında ise Yüce Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır. “Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler.”(Yusuf, 12/105)
Tabiat öylesine mükemmel örülmüş ve düzenli çalışmaktadır ki, Allah’ın en büyük mucizesi olarak Kur’an’da birçok kez dile getirilmiştir. Allah’tan başka hiçbir varlık böylesine istikrarlı bir yapıyı inşa edemez. Allah’ın varlığını ve birliğini ispat etmek için Allah’ın mucizesi olduğu bildirilen kâinata, onun gayesine ve ilâhî düzenine büyük önem veren Kur’ân, evrenin yaratılmasını ve düzenli işlemesini, bunların da bir tek güçlü yaratıcı tarafından yapıldığını göstermektedir; ayrıca akıllı bir insan, bunların boşu boşuna yaratılmadığını anlayacaktır. Bu kâinat, içindeki tüm sebeplilik sûreçleriyle birlikte kendi yaratıcısının temel işareti (âyeti) ve varlığının delilidir. Burada Kur’an’ın canlandırmak ve vermek istediği şey de kesin, derin ve düşündürücü bakıştır[9] şeklindeki bir nasihati dinleyip ahiret için çalışan insan, başkasını taklit ederek kendisini iyi yola sevk etmiş olur.
Bediüzzaman (v. 1960), “Allah hesabına kâinata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir” ifadesiyle tefekkürün nasıl olması gerektiğine ince bir vurgu yapmıştır. Tefekkürün yani derin bir düşüncenin neticesinde bu kanaate varan ve ona göre bilinçli hareket eden kişi, her zaman için daha kârlı çıkar. Bilerek kötü şeyden korunmuş ve iyiyi tercih etmiş olur. Aynı zamanda başkalarını taklit etmekten kurtulur; kendisi başkalarına yol gösterir.
İnsan, bu eşsiz nizamın nasıl böyle kusursuz islediğini düşünse, bunun görünmeyen bir güç tarafından meydana getirildiğini ve bu gücün Kur’an’da kendisini tanıtan Yüce Allah (c.c) olduğunu anlayacaktır. Bütün kâinatın Allah’ın yüceliğine ve birliğine şehadet ettiğini görecektir.
Kur’an sırf inanmış olmak için inanmayı istemez. Aksine sûrekli şunu tekrar eder. Düşünün, derin düşünün. Tefekkür edin. Akıl yürütün. Düşünce üretin. Araştırın. Ne yazık ki, son asırlarda Kur'an'ın öngördüğü tefekkür terk edilmiş, İslam dünyasında şekilcilik hâkim olmuş, hurafeler almış yürümüş ve batıl inançlar yayılmıştır. Müslümanlar taklitçiliğe yönelmiş ve geri kalmış, başkalarına muhtaç duruma düşmüşlerdir. Onlar Kur'an üzerinde düşünecekleri, manasını anlamaya çalışarak hükümlerini uygulayacakları yerde, onu yalnız kabirlerde ve matem günlerinde okunan bir kitap durumuna getirmişlerdir. Yine onlar bu durumlarıyla çağlayanlar arasında oturup ta susuzluktan ölen kimselere ne kadar benziyorlar.
İnsan etrafına dikkatli bir şekilde bakıp ibret alırsa tabiat olaylarının kendi kendine olmadığını/olamayacağını, bir yaratıcısının olduğunu ve kâinatın kendinden başka güçlü bir varlığı gösteren işaret olduğunu anlar.