BİD’ATLERİN İMANA ZARARLARI
Kur’an ve Sünnet’in önerdiği mümin olmak için gerekli olan vasıflar, her zaman asr-ı saadet tazeliğinde olamamış, zaman içinde İslâm coğrafyasının genişlemesi sonucu, Müslümanların sahip oldukları saf, tertemiz inanç ve amel dünyaları, çeşitli inanç ve uygulama ögeleriyle farklı şekillerde tezahür etmeye başlamıştır. İslâm kültürünün kapsamı genişlemiş, Kur’an ve Sünnet esaslarının yanında, değişik kültür unsurları da İslâm kültürü içinde dinin bir emriymiş gibi algılanmaya başlanmıştır.
Pek çok bid’at ve hurafe, dinin yüce ilkelerini örtmüş, perdelemiştir. Öyle inanç ögeleri ortaya çıkmıştır ki, İslâm’ın temeli olan tevhid inancı zedelenmiş, şirke ve küfre düşme riski son derece artmıştır. En acı olanı ise, bütün bunların çoğu kez samimi duygularla ibadet aşkı ve heyecanı içinde yapılıyor olmasıdır.
İnsanların iki cihan saadeti, Kur’an ayetlerine ve Peygamberimiz (SAV)’in sünnetlerine uymaya bağlıdır. Bu yol, dosdoğru bir yoldur. Allah’ın kitabında ve Rasülüllah’ın (SAV) sünnetinde bulunmayan, sonradan uydurulup dine sokulan şeylere BİD’AT adı verilmiştir. Bid’at; inanç, iş ve söz itibarıyla sünnete aykırı olan şeydir. Bid’at, Rasülüllah (SAV) Efendimizin asrında bulunmayıp, sonradan uydurulan dinde olmayan ama din gibi gösterilen şeylerdir. Bid’at, sünnete ve meşru bir hikmete muhalif olduğu için yasaktır.
Sünnet nurdur, bid’at karanlıktır. İtikadi zulmetler, fikri sapıklıklar, Peygamberimiz (SAV)’in sünnetine ittiba etmekle ortadan kalkar. Bid’atin yaşama ve yayılma istidadı gösterdiği muhitlerde sünnet sarayı harab olur. Zira bid’atin payidar olması, sünnetin payimal olmasına, yıkılmasına sebeptir. Bu sebeple, sünnetin ehemmiyetini takdir edemeyenler, bilerek veya bilmeyerek, bid’ati kuvvetlendirmiş olurlar. Her bidatte dalalettir ve bidat sahipleri de sapıklık içerisindedirler.
Sünneti ihmal edenlerin kalp kandilleri kararır. Böyle bir kalbin sahibi, farzları ihmal ve vacipleri terk etmeye başlar ve neticede İslam’ın binası harap olur. Bir mümin bid’atleri terk etmeyecek olursa, yaptığı işler, hayır olsa bile, kabule şayan olmaz. Çünkü bid’at, İslam’ın ruhuna ve Peygamberimiz (SAV)’in sünnetine muhalif bir iştir. Peygamberimiz (SAV) bizleri bu noktada uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır:
“Bid’at sahibinin amelini, bid’atini terk edinceye kadar Allah (amelini) kabul etmeye razı olmadı.” (İbn Mace, Sünen, 5993)
Bidatin kapsamı dini konularla sınırlıdır. İbadet ve inanç hayatının dışında kalan yenilikler bu kapsama girmez.
“Yüce Allah, bid’at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, hac ve umresini, cihadını, (kötülükten) sarf (ı nazar) etmesini ve adaletini kabul etmez. Hamurdan kıl çeker gibi İslam (ın kemal sahasın) dan çıkar.” (İbn Mace, Mukaddime, 7/49).
Toplumda, dini olmadığı halde dindenmiş gibi zannedilerek uygulanan bir takım davranış biçimlerinin görülmesi, toplum fertlerinin bu konuda yeterli bilgiye sahip olmamaları sebebiyle böyle bir yanlış anlayışa sahip olduklarını göstermektedir. Zira cehalet, kişinin her türlü yanlışa düşmesinde en büyük etkendir.
Ülkemizde yaygın olan bazı bidatler şunlardır:
Türbelere mum yakmak ve bez bağlamak;
Mezar taşlarının üzerlerine ölen kimselerin resimlerini koymak;
Cenazelere çiçek ve çelenk göndermek
Köpek bağırması ve baykuş ötmesi
7, 42 ve 52. Gün diye gün ve geceler dinimizde yoktur. Sadece örf olarak değerlendirmek gerekir.
Uğursuzluk, dinimizde asla yoktur. (13 rakamı vs. gibi). Uğursuzluk inancı Yahudi ve Hristiyanlıktan geçmiştir.
Mezara toprak atanların küreği elden ele değil de yere bırakıp, sıradaki insanın onu alması. (Sebebi de ölüm sırası bana gelmesin inancı).
İsraf derecesinde süslü mezarlar yaptırmak.
Üzerinde sökük dikmek. (Güya insanın aklı dikilirmiş).
Kendine aşık etme duası, karıyı kocadan ayırma duası, zengin olma duası. vs
Ölüden bir şeyler istemek. Ummak. (Ne kadar da Allah dostu olsa da bidattir).
Bidat, İslam’ın tevhit inancına terstir.
Ezanın Türkçe okunması haram olan bidattır.
Elbette bunları çoğaltmak mümkündür. Bidatlerin toplumda yaygın hale gelmesinin başlıca ve en önemli nedeni bilgisizlik ve cehalettir.
Ayeti kerime ile yazımı bitirmek istiyorum. “Şüphesiz ki (emrettiğim) bu (yol) benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. (Başka aykırı) yollara tabi olmayın. Sonra sizi O’nun yolundan ayırır. İşte (Allah) size bunları emretti ki (kötülüklerden) sakınasınız.” (En’am, 153)