İmanın Tadına Ermek: Allah ve Resulü’nü Sevmek
İman, nasip işidir. Nice iman ediyorum diyenler imanlardan nasiplerini alamamışlardır. İman, sadece iman ettim demekle bitmiyor. Çünkü Kur’an’da, Allah Teala “İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden iman ettik demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebut, 2)
İman, kuru bir laftan ibaret olamaz. Aksiyon gerektirir. İman eden kimse Allah ve Resulü’nü sever ve Allah ve Resulülü’nün sevdiği işleri yapmak için uğraşır. Allah ve Resulünü sevmekten daha önemlisi, kendimizi Allah ve Resulüne sevdirmek. Ne yaparsak Allah ve Resulü bizi sever. Kendimizi nasıl sevdireceğiz. Çünkü Allah, bir kulunu sevdiği zaman cennetine koyar.
Parayı seven paranın peşinden, malı seven malın peşinden, bir kızı seven kızın peşinden, makamı seven makamın peşinden gidiyor. Söz konusu Allah ve elçisi olduğu zaman Allah’a ve Resulüne itaat etmiyorlar. Allah’a yaklaştıracak salih amellerde bulunmuyorlar. Dünyalığı istediği kadar ahireti istemiyor. Kendimizi Allah’a ve elçisine sevdirmek için hiçbir şey yapmıyoruz. Allah ve elçisine ait bir sevgiyi gönlünde taşımayan kimse elbette imanın tadına da varamaz.
Allah (cc), Kur’an’da “Bedeviler geldiler ve sana: Biz iman ettik dediler. Sen onlara de ki: Hayır siz iman etmediniz, iman kalplerinize yerleşmedi. Ama İslam olduk deyin.” Ayet, Müslüman olduktan sonra imanın kalbe yerleşip tadına varmak için belli bir sürecin gerekliliğine dikkat çekiyor. Kalpteki şüphelerin, zihindeki istifhamların sona ermesinin imanın bir zevk ve lezzet haline gelmesine bağlı olduğuna işaret ediyor. Nitekim hadiste de Allah elçisi imanın tadına varmayı üç şarta bağlamaktadır.
1. Allah ve Rasülü’nün, Allah ve Resulü dışında her şeyden daha çok sevmek;
2. Sevdiğini Allah için sevmek, sevmediğini yine Allah için sevmemek,
3. İmana erdikten sonra, ateşe atılmaktan korkar gibi, küfre düşmekten korkmak. (Buhari, İman),
Müslüman, imanı hayatın merkezine alır. Allah ve Rasülünü her şeyden daha çok sever. Bilir ki Allah ve elçisinin olmadığı bir sevgi kendisini kurtarmayacaktır. Nitekim ayette; “ De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyameti) gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış kimseleri hidayete erdirmez..” (Tevbe, 24) buyurulmaktadır.
Allah’ı seven kimsenin özellikleri şunlardır:
a. Bu kimseler Allah’ı severler. Bu duyguya sahip olanlar Allah’a karşı saygılıdırlar, O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınırlar. Allah yolunda ve din uğrunda gayret göstermekten, mallarını ve canlarını feda etmekten kaçınmazlar. Allah’ı her şeyden çok seven insan bütün ilişkilerini bu sevgiye, dolaysıyla Allah’ın iradesine göre düzenleyeceğinden onun bütün ilişkileri bilinçli ve iradeli olacaktır.
b. Müminlere karşı alçak gönüllü yani şefkatli, merhametli ve naziktirler. Onlara karşı kuvvete başvurmazlar; zeka, yetenek, etki, servet ve diğer güçlerini müminlerin aleyhine baskı aracı olarak kullanmazlar.
c. Kafirlere karşı vakarlıdırlar, yani İslam düşmanlarına karşı sert, dirençli ve tâvizsizdirler; maddi menfaatlere kapılmayacak kadar yüksek şahsiyete sahiptirler.
d. Allah yolunda cihad ederler, yani Allah rızasını kazanmak için hakkı ve adaleti gerçekleştirmeye gayret ederler. Bu uğurda başlarına gelecek her türlü sıkıntıya katlanırlar. Mal ve canlarını Allah yolunda harcamaktan çekinmezler. Cihad, samimi müminlerin en önemli özelliklerinden ve ayırıcı vasıflarındandır.
e. Hak uğrunda cihad ederken hiçbir kimsenin kınamasından korkmazlar; varlığına ve birliğine inandıkları Allah yolunda yürürler, O’nun hükümleriyle hükmederler, karşıtlarının muhalefet, eleştiri, itiraz ve alaylarına aldırış etmezler. Çünkü bunlar yaptıklarına karşılık olarak insanlardan ne bir ödül ne de övgü beklerler. Sadece hakkı gerçekleştirmek, batılı yok etmek, iyiliği ve güzelliği yaymak, kötülüğü ve çirkinliği önlemek, böylece Allah’ın rızasını kazanmak için çaba harcarlar.
Gazzâlî sevmeyi şöyle açıklamıştır: İnsan öncelikle kendisini, kendi varlığına katkıda bulunan şeyleri sever. Sonra sevginin ikinci derecesi, kendisine iyilik ve ikramda bulunanları sevmektir.
Bugün sekülerleşme diye ifade edilen dünyevileşme olgusu imanları tehdit ediyor. Sekülerleşmekte dini ve Allah’ı bireysel hayatın dışına çıkarma çabası söz konusudur. İnsanoğlu adeta içinde Allah’ın olmadığı bir dünya kurmak istemekte ve orada her türlü yasaktan uzak nefsani duyguların egemen olduğu bir hayat arzulamaktadır. Bunun sonucunda bugün Gazze’de, Doğu Türkistan’da yaşananlar kendini Müslüman olarak tanıtan birçok müstesnanın gündeminde olmuyor. Olsa bile ilgisiz kalıyor. Oradaki gerçeklerle yüzleşmek istemiyor.
Bu vesileyle cumartesini pazara bağlayan gecede idrak edeceğimiz mevlidi nebinin, başta kan, gözyaşı, acı ve açlık, istirap çeken Gazze halkı olmak üzere İslam aleminin kurtuluşuna, Müslümanların birlik ve beraberlik içerisinde olmalarına ve küffar karşısında zaferler elde etmelerini Cenab-ı Erhamürrahiminden niyaz ediyorum.